9 Haziran 2016 Perşembe

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Ama bu selamımın içindeki tebessüm sizlere mutluluğu anımsatmasın. Deyin ki mesela, "Buruk bir tebessüm var yüzünde, bir şey mi oldu? Bana anlatabilirsin dinlerim..." buna ihtiyacım var evet. O zaman ben de size boğazımdaki yumruğu kusarım bir anda, anlamanız ümidiyle. Ya da sadece anlatabilmek... Evet sadece anlatmak istiyorum şimdi. Bilirsiniz bazı sıkıntılar biriktikce yerleşir kursağa ve tümör gibi oturur kalır orda. Ne yukarı çıkar ne aşağı iner konuşlanır kalır öylece. Bazıları tek bir sıkıntının birikimi bazıları 'duyan gelmiş' cinsinden. İşte benim boğazımdaki o düğümde de her şeyin bir ilmeği var her duyan gelmiş bi düğüm atmış gitmiş.
Şahsen yaşadığım büyük bir acı yok. Ama görülen ve duyulan acılar öylesine yer eder ki bazen yaşayanlardan daha yaşamış olursunuz acıları. Her yerde bağır çağır ağlayan bir toplum düşünün. Düşünmek mi... pardon zaten tam ortasındayız. Sizlere sanal alemden televizyondan radyodan duyduğunuz gördüğünüz acıları ağlayışları tekrar anlatmayacağım burda. Ya da hicvederek bi farkındalık yaratma isteğim yok. Farkındalık yaratacak bir statüde de degilim o ayrı mesele zaten. Sadece aslında toplumun genelinde olan o sıkıntının omuz ağrılarının sırt tutulmalarının usanmışlıkların ufak bi yansımasıyım. Ülkenin kasvetli havasının sıkıntılarıyla birlikte tüm bunlar olmamış gibi kendi küçük dertlerimize dalıp onlarla uğraşıyoruz bir de. Üstünün ketçabı tuzu biberi tarcini her türlü sosu olmaya hazır küçük dertler birleşince ortaya iğrenç bir tat çıkıyor sonra. 
Neden peki? Neden böylesine ağır bir yükün altındayız? İnsanlığın gırtlağını sıkan büyük sıkıntının nedeni ne? Kimi zaman bir çay içsek rahatlayacagiz sanki ya da bir yağmur yağsa yıkayacak içimizi sonra güneş acacak her yanımız Gökkuşağı oluverecek. Sanki. Olmuyor. Ne çay ne yağmur ne güneş. Bizi aklamaya anlamaya düzeltmeye yaramayacak. 
İhtiyacımız olan şey çok basit ama milletçe her işi zorlaştırıyoruz. Hatta tüm dünyaca. İhtiyacımız olan şey sıfatlarımızı silmek. Sıfatsız kalmak. Hakaret olarak kullanılır sıfatsız kavramı. Sen milliyeti, dini, dili, ırkı, rengi, etnik kökeni, coğrafyayı, boyu posu, makamı mevkiyi, unvanı... insanlığın üstüne yığdığın sıfatlarla esas olan insanın canını çıkarıyorsan sıfatsızlık kötü bir şey değil dostum. Bırak tek nitelik iyi ve kötü arasında kalsın. Bunların dışında sıfatsız ol kardeşim. İnsan ol üryan insan ol sek insan ol. İlla bir sıfat giyeceksen iyi insan ol. Bitti. Bu kadar. Kötü insan nitelemesini yapmadan önce de yargılarını sevgi saygı hoşgörü olup olmadığına göre ver. Alevi olmak insanı kötü yapmaz. Ya da Kürt olmak vatan haini kötü bir insan yapmaz. Türk olmak Müslüman olmak da iyi insan yapmaz. İşte bunlardan arındığımız anda ruhumuz Allahtan üflenip şu küçük bedenimize hapsedildigi günkü saflığına ulaşacak. Ozgurlesecek. 
Yazacak çok şey var. Baya bi şey var. Yazamıyorum. Anladıysanız ne mutlu bana. Ama zaten derdim anlatmaktı. 

Ha bu arada ufak bir not: Gurur denen şey için de hayat çok kısa. 

Selam Yazısı

Lafa destursuz girmek olmaz, sizi ciddiye alıp bir selam vermeliyim sanırım. En ciddiyetsiz anlarımdan birindeyim de şu an çünkü ve ilk yazımı ancak bu ruh haliyle yazabilirdim. Ve merhabalar herkese.
Bir nevi internet günlüğü kabul edin siz burada okunanları. Ama sadece benim değil bu günlük, ruh halini yansıttığım her insanın sahiplenebileceği ama çalamayacağı satırlar diyelim. Çalınacak kadar ciddi değil gerçi, ne saçmalıyorsam işte.
Hayatımda ciddiye alınacak hiçbir şey kalmadı nerdeyse. Vade doldurmak için yaşıyorum diyebilirim. İnsan yürürken sıkılabilir mi? Ya da merdiven inip çıkarken hep aynı hareketleri tekrarlamak zorunda kalmak kadar sıkıcı bir şey var mı? Amaçsızlık zor zanaat dostlarım. Mesela şu an çok açım. Yemek yemeyi amaçlayacağım birazdan. Gidip o asli ve yegane amacımı gerçekleştirdikten sonra yine amaçsız kalacağım. Umursamazlık acaba zamanında fazla umursamanın yan etkisi olabilir mi? Evet kesinlikle öyle olmalı, bir şeyi fazla düşünmek istemediğim için fazla umursayacağım işlere kalkışmıyorum. Yalnızlık da bu yüzden tercihimdir işte. Yemek molasında... 17.40

Bu yazıyı kimbilir ne zaman yazmışım bilmiyorum. Ama ruh halim degişmemiş ne yazık. Aslına bakarsanız birtakım değişiklikler oldu. İlerleyen bölümleri takip edin dostlarım.